2 Şubat 2009 Pazartesi

“BİZİM ZAMANIMIZDA…”


Sosyal demokrattır, hatta belki ‘aslan sosyal demokrat’tır ya, muhaliflerin kılıçlarına kalkandır sola bakan yüzü, sözü. Oysa sola bakmak değil mesele, soldan bakmak. Sibop görevi gören bir sürü, politik altyapıdan yoksun sivil toplumcu fiiliyatların içinde bulmuştur kendini. 80 öncesinde alanlarda arkadaşlarına göstere göstere yükselttiği yumruğu çoktan inmiş, zihni karaya çıkmıştır emekli solcunun. ‘Eski solcu’ ne demektir sorusu, kavramın cümle içerisindeki her kullanılışını takiben, her duyumdan sonra kafasını kurcalar ya da kurcalamalı insanın. Sol mu eskimiştir, yoksa eskiyen zihinler midir sıfata gereksinim duydurtan ya da yitirilen umutlar mı?

Emperyalizmin maşaları

Uluslar arası sömürü düzeneğinin –emperyalizmin- çok iyi becerdiği bir iş var ki o da, kendisinden icazet alıp iktidar olanlara, söylemlerinin tam tersini yaptırmak, maşa görevi gördürtmek. Mesela, ‘güya solcu’ Ecevit’in “Hapishaneler sorununu çözmeden, IMF programının uygulanamayacağını” ifade ederek ülkemizde 1974 yılı Kıbrıs Harekâtı’ndan sonra en büyük askeri gücü (20.000 asker, 20.000 bomba) seferber ederek (ayrıntı için +ivme dergisine bakılabilir) 19 Aralık 2000’de ‘hayata kayış’ pardon ‘hayata dönüş’ operasyonunu yaparak 30 kişinin ölmesine 237 kişinin de yaralanmasına ön ayak olmuş, kimine göre yataklık etmiş ve hatta bu ‘kara oğlan’a biraz daha pembe gözlüklerle bakabilenlere göre ise göz yummuştur. Bir kısım solcu da bu olaya karşı çıkmadıklarından anladığımız kadarıyla, ‘Ecevit yapıyorsa vardır bir bildiği’ deyip, ertesi gün yalanlarla manşetlerini donatan gazeteleri onayladılar başlarını öne arkaya sallayarak. İşte tam da buradan başı bir öne bir arkaya giden bir annenin Kürtçe ağıtını duyalım. Aslında dertler birbirinden çok farklı değil. Yine güya solcu bir parti olan CHP ve onun başkanı Deniz Baykal da kadrajda. Nasıl bir solculuksa bu, nasıl bir beynelmilel anlayışsa, Türklerle Kürtlerin ‘farklı ama birlikte’ olabileceğini kabul etmiyor.

İsmi farklı cismi farklı

Kamerayı çeviriyoruz yine ve bu kez kahramanımız bir ara partinin neferi oluyor, umdukları rantı bulamadıklarında da bulunduğu partiden ayrılıp, öncekinden yapısal ve ahlaki olarak pek farkı bulunmayan bir başka partiye seri bir şekilde transfer oluyor. CHP’deyiz yine bu kareler oynarken fakat ABD’ci ‘ortayolcu’lardan, Türk-İslam sentezcisi partilerden, isminde demokrasi, sol, işçi, halk kavramları geçip, bunların aslında cisimlerine hiç uğramadığı oluşumlardan somut bir farkı olmadığından, cümlenin öznesi de bu partilerden herhangi biri olabilir rahatlıkla!

Greve yolu düşmez

Solcudurlar güya ama işçi grevlerine yolu düşmez. “Aslında her iki sistemin de iyi yanları var”cılar hemen dikkatimizi çeker ki, ‘ılımlı kapitalizm’ icat edilmiştir her ne kadar onlar kendilerini ‘ılımlı sosyalist’ olarak tanımlasalar da.

Salt laiklik ekseninde muhalifliği demokrasi neferliği zannedip, ‘sınıf çelişkisi’ne arkasını dönmektir bu ki, zaten bir bakarsınız CHP’li başkan Ankara’da sendikalı işçileri işten çıkarır.

ABD, orduyu cebinde taşır, elinde oynatır, polisin copu emekçiye, devrimciye, demokrata demir olurken bizim eski solcu ‘cici sosyal demokratlarımız’, “Devletle papaz olamayalım” hesabına, bu kurumları ‘aklama’ derdine düşmüşler.

Uğraşmayın boşa!

Kamerayı çeviririz ötekisine, reklamcı olmuştur, insanları etkileme yöntemlerinden aklında kalanlarla ‘başarılı’ ya da ‘köşe’ olur, geçmişin tek izi olan ‘top sakalıyla’ ahkâm keser, içki masasında solu masaya yatırır, barda müzisyenlere ‘Cemo’yu çaldırmayı muhaliflik zanneder, oysa bunların kişisel mastürbasyondan öte bir işlevi yoktur. Cümlelerinin sonundaki ‘Biz de yaptık ne oldu, uğraşmayın boşa!”larla umut kemirgenliğini meslek edindiklerine şahit oluruz. Sol hareketin zaaflarının ve eksikliklerinin bilgisine de sahip olduklarından, kendi yapmayışlarının kılıflarını da rahatlıkla bu zaaf ve eksikliklerden örebilirler.

Kamerayı bırakırız, gazeteyi çeviririz, hemen bu satırlara konu olan tipolojinin köşe yazarı çeşitlemesi gözümüze çarpar. Her yazıda sadece kendini ‘dışa vurur’, insanlar kendilerine dair olanı, umudu okumaz ondan, duymaz. Sonra ‘vurdumduymaz’ ilan edilir bütün okumayanlar ya da okuyup anlamayanlar! Oysa entelektüel(!) yazarımız fısıldamayı dahi unutmuş, düpedüz kendi kendine konuşmaktadır.

Demokratik rantçılar

“Bizim zamanımızda…” ile başlayan cümleleriyle gençlere türlü akıllar(!) veren, “Ben de 68/78’liyim” laflarıyla piyasada dört dönen ‘demokratik rantçılar’a sıklıkla rastlarız. Halleri oldukça acınası görünür ama daha belirgin olansa geçmişte taşıdığı değerle bugün taşıdığı arasındaki yaman çelişkidir.

________________Serdar Y. Türkmen____________


Hiç yorum yok: